Yılmaz Odabaşı Sözleri


Öyle bir serüven ki hayat; Karanlıkta polyanna’lar,ışıklarda palyaçolar dolaşır…

Artık kim, sana nasıl ulaşır? Öyle bir serüven ki hayat Karanlıkta Polyanna’lar, ışıklarda palyaçolar dolaşır.

Hayat hattında acemi tayfalardık. Ne avunduk sevinç müsveddeleriyle; aşktan ikmale kaldık…

Gitti… kanatları yüreğimdeydi kalan, elimde minyatür bir kuş şimdi / yitirdim o aşkın kimliğini hükümsüzdür.

Bu yüzden uğruna çok öldüğüm sabahlar, yaralıdır. Gençliğim darmadağın bir ilkyaz tufanıdır. Bu sevdayı kurda kuşa yedirtmem!

Evlerin çatıları, kapıları ve perdeleri, sevinçleri, coşkuları olduğu kadar acıları ve yoksullukları da örtüyor.O örtülü kapıların, perdelerin ardında herkes kendi cennetini ya da kıyametini yaşıyor.

Artık bu ayrılıklardan kalbim usandı Bir gökyüzü, bir duvar, bir resmin kaldı Oysa dünya ne geniş, koğuşum dardı Bıraksalar martılarla randevum vardı.

Ben iki şeyin apansız geldiğine inanırım: Aşk ve ölüm… İkisi de geldiğinde git diyemezsiniz. İkisinin de önemi ve büyüklüğü, belki de geldiklerinde git diyemediğimiz içindir.

Ve ben gittim yüreğimde kan gülleri, Siz de o aşkın teninde dinamit sayın beni!

Siz orada kalabalık ve kabarık kalın, sağ olun, yalnızlık iyi, yalnızlık iyi.

Yaslı bir kışa rehin düşse de günler, kalbindeki tomurcuğu bahara büyüt; o tomurcuk düşlerinin yağmuruyla ıslansın.

Herkes arar pembesini. Oysa kendinden ötesi yoktur; kimse sevmez yalnızlıkta gölgesini.

Kısa bir öyküdür hayat, uğruna upuzun acılar çektiğimiz. Kısa bir türküdür, bir kez daha söylemek için delirdiğimiz…

Sokakların gün batınca neden boşaldığını ve yüreğimin neden kabardığını bilmiyorum. Konuşsam sessizlik gitsem ayrılık…

Gittiğin yer bir yağmur damlası kadar yakın, Gittiğin yer bir uçurum kadar uzak.

Eski bir aşk, yeni bir ayrılıktır her zaman. Bunu kuşlar sorar, yıldızlar da anlatır; kimse bilmez be canım bir yara bir ömrü nasıl kanatır…

Herkes kırılamaz, ipince bir dal olmak gerekir kırılmak için, Ama dünya kütüklerin.

Yaşam yanıltmanın, insanlar yanılmanın ustası oldukça yine yeni düşler deniyor ve deneniyorlar.

Ya kederiydik kendimizin, ya bir halkın kaderi; ya şakağı ya şafağı bir halkın namlular çarmıhında!

Böyle geçip giderken uzun zamanlar, kimleri unuttuk kimler kalanlar?

Demiştim, gidip geniş bir bulut alalım. Çünkü yarın, gökyüzü üzerimde hep dikdörtgen kalacak. Yarın kalbimin ormanına küller yağacak.

Yitirdiğin her şeyde, kazandığın birşey vardır, Kazandığın her şeyde biraz yitirdiklerin. Hayat karşına nasıl çıkarsa çıksın, vazgeçme Ve unutma: Senin hayallerin olmazsa, Başka birinin hayali olamazsın asla.

Ben seni hep ayrılıkla anmışım titreyen ellerimle günlerin buğusuna adını. hep adını yazmışım.

İyi ki bu düştesin, her sabah ışıyan güneştesin, iyi ki yoksuluz bulutlar gibi, soğuyan dünyada sımsıcak fırınlar gibi…

Bir insana; “ya benimle olur musun ?” denir, “ya da benimle ölür müsün ?” İşte iki noktacık değiştirir anlamı.

Herkes bilir gitmesini. Bir zaman öğrenirsin gideni sırtından öpmesini….

yıllar geçer, İdris’lerin kalplerindeki çocuklar daha ölüdür; düşleri hâlâ terasta, İdris’ler ise zemin katta kiracı oturur.

Bazen anılara en çok yakışan elbise, birkaç damla gözyaşıdır, unutma.

Kanmadım aynalara sana kandığım kadar, içimde bir boşluk sana yandığım kadar…

Boşuna çırpınma gökyüzü: Yurdum kadar ağlayamazsın.

Her ömür kendi gençliğinden vurulur.

Ve andolsun ki hiçbir kurşun, hiçbir çelik, hiçbir toprak ve hiçbir vatan daha kutsal değildir insandan!

Önce sesini, sonra yankısını çaldırdın şu beton ormanında. Kal orda!Artık hiçbir şeyden kurtulamazsın.Islanmışsın bir kere oğlum, yaş gününde kuruyamazsın.

Yalnızlığımda seni büyüttükçe kalabalıklaşacağım; Sen kendi kalabalığında hep yalnız olacaksın.

Gözlerini sil ve bu sevda kadar koyu bir çay tutuştur ellerime Yok, gitme! Gitme, sen gidince sevmek yüreğimde düğümleniyor Özlemeyi yutkunuyorum…

Hep bir çağlayan gibi senin sevdana aktım; sen ise sularını kaçıran bir nehir gibi uzaktın.

Deli sormuş deliye, Aşk nedir diye ? Deli gülmüş deliye, Ben niye delirdim diye…

Böyle geçip giderken uzun zamanlar, Kimleri unuttuk kimler kalanlar?

Kimse bilmez be canım, “bir yara bir ömrü nasıl kanatır.

Sen bir şeyler bilsen bildiğinden ben çıkarım / Çocukluğuma dokunsan öksüz çıkarım / Halkımı tanısan yurtsuz çıkarım.

ne ses ne nefes ne de bu rüzgâr bağışlar seni simsiyah gecelerde budanırken ah ömrüm dönüp sırtını giderken kimler karşılar seni?

İstediğin kadar uzağa git ! Hep aynı gökyüzünü paylaşacağız .

Keşke yalnızlığım kadar yanımda olsaydın Keşke yalnızlığımla paylaştığımı seninle paylaşsaydım Keşke senin adın yalnızlık olsaydı Ve ben hep yalnız kalsaydım…


Bir yanıt yazın